Türkçe Söyleyen: Eren Kırmızıaltın

COVID-19 salgını küresel yoksullukta son on yılların en büyük artışını yarattı.

Pandemi, 2019’da % 8,4 olan küresel aşırı yoksulluk oranını, 2020’de tahmini  % 9,3’e yükseltti. Bu da 2020 yılı sonuna kadar 70 milyondan fazla insanın aşırı yoksulluğa itildiğini ve dünya çapında aşırı yoksul olanların toplamın 700 milyonun üzerine çıktığını gösteriyor.

2020 tarihi bir dönüm noktası oldu – küresel gelir yakınsaması dönemi yerini küresel ayrışmaya bıraktı.

Pandeminin en ağır maliyetlerini dünyanın en yoksulları üstlendi. En yoksul ülkelerdeki gelirler, zengin ülkelerdeki gelirlerden çok daha fazla düştü. Sonuç olarak, dünyanın en yoksullarının gelir kayıpları dünyanın en zenginlerinin gelir kayıplarının iki katı oldu ve küresel eşitsizlik on yıllardır ilk kez arttı.

En yoksullar, refahlarını doğrudan etkileyen birçok alanda orantısız acı çekti.

Örneğin, sağlık ve eğitim alanlarında, erken ölümler ve belirgin öğrenme kayıpları gibi yıkıcı sonuçları olan büyük gerilemelerle karşı karşıya kaldılar. Bu aksaklıklar, politika eylemleriyle ele alınmazsa, insanların yaşam boyu gelir beklentileri üzerinde kalıcı sonuçlar doğuracaktır.

COVID-19 salgını sonrası ekonomik toparlanma dengesiz olmuştur.

En zengin ülkeler pandemiden, düşük ve orta gelirli ülkelere kıyasla çok daha hızlı bir şekilde kurtulmuştur. İklim şokları ve dünyanın en büyük gıda üreticileri arasındaki çatışmalar nedeniyle yükselen gıda ve enerji fiyatları, hızlı bir toparlanmayı engellemiştir. 2022 yılı sonunda muhtemelen 685 milyon insan aşırı yoksulluk içinde yaşıyor olacak. Bu da 2022 yılını son yirmi yılda yoksulluğun azaltılması açısından (2020’den sonra) en kötü ikinci yıl haline getirecektir.

Bu gerilemeler, yoksulluğun azaltılmasına yönelik ilerleme hızının zaten yavaşladığı bir dönemde meydana gelmiştir.

Pandemiden önceki beş yılda, yoksulluğun azaltılması yılda % 0,6’ya kadar düşmüştü. 2020’den önce dünya, 2030 yılına kadar aşırı yoksulluğu sona erdirme küresel hedefinden önemli ölçüde uzaklaşmıştı. Bu rapor, 2030 yılında dünya nüfusunun % 7’sinin -yaklaşık 574 milyon insan- aşırı yoksullukla mücadele edeceğini öngörmektedir. Bu oran, 2030 yılı için küresel hedef olan % 3’ün çok gerisindedir. Rapor ayrıca, günde 6,85$’dan daha az bir gelirle yaşamayı yoksulluk olarak değerlendirirsek, 2019 yılında dünya nüfusunun neredeyse yarısının (% 47) yoksulluk içinde yaşadığını göstermektedir.

Bu gerilemeler büyük bir rota düzeltmesini zorunlu kılmaktadır.

Zorlu küresel ve yerel koşullara rağmen, politika yapıcılar önümüzdeki yıllarda ekonomilerini büyütme çabalarını iki katına çıkarmalı ve bu arada bu büyümeden kimin yararlandığına da dikkat etmelidir. En yoksul kesimin gelirlerini artıracak bir büyümeye ihtiyaç vardır.

Dirençli bir toparlanma geniş bir politika yelpazesine bağlı olacaktır. Bu rapor, pandemi ve pandemi sonrası müdahalelerin merkezinde yer alan maliye politikasına odaklanmaktadır.

Maliye politikası, hükümetlerin gelirleri nasıl artırdığı ve kamu kaynaklarını nasıl harcadığı ile ilgilidir. Bu rapor, pandeminin ilk yılında maliye politikasının nasıl kullanıldığına dair yeni analizler sunmaktadır. Ayrıca 2020 öncesinde 94 ülkede vergilerin, transferlerin ve sübvansiyonların yoksulluk ve eşitsizlik üzerindeki etkisine ışık tutarak, maliye politikasının sadece krizler sırasında değil, normal koşullarda da etkilerine dair önemli yeni bilgiler sunmaktadır.

Maliye politikası, salgının yoksulluk üzerindeki etkisini azaltmada gözle görülür bir fark yarattı.

Bu politika olmasaydı, gelişmekte olan ülkelerde ulusal yoksulluk sınırlarına göre değerlendirilen ortalama yoksulluk oranı, şu ankinden % 2,4 puan daha fazla olacaktı. Bununla birlikte maliye politikası, yoksul ülkelerde zengin ülkelere kıyasla çok daha az koruyucu olmuştur. Yüksek gelirli ülkelerin çoğu, maliye politikasını kullanarak salgının yoksulluk üzerindeki etkilerini tamamen telafi etmiş ve üst-orta gelirli ülkeler etkinin yarısını telafi etmiştir. Ancak, düşük ve alt-orta gelirli ülkeler etkinin sadece dörtte birini dengelemiştir. Etkililikteki farklılıklar, finansmana daha sınırlı erişimi, daha zayıf dağıtım sistemlerini ve işlerin korunmasını çok daha zor hale getiren daha yüksek kayıt dışılık seviyelerini yansıtmaktadır.

Genel olarak, düşük ve orta gelirli ülkelerdeki vergi, transfer ve sübvansiyon kombinasyonunun yoksullara fayda sağlama derecesi yüksek gelirli ülkelere göre daha azdır.

Vergiler temel hizmetler ve yatırımlar için yapılan harcamaları finanse ederken, transferler ve sübvansiyonlar da bunların hane gelirleri üzerindeki etkisini dengeleyebilir. Ancak düşük ve orta gelirli ülkelerin üçte ikisinde, vergiler ödenip transferler ve sübvansiyonlar alınana kadar yoksul hanelerin geliri düşmektedir. Bu farklılık kısmen bu ülkelerde kayıt dışı sektörün payının daha yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak, vergiler ağırlıklı olarak satış ve tüketim vergileri yoluyla dolaylı olarak toplanmaktadır ve gelir transferleri genellikle bunu telafi edemeyecek kadar düşüktür.

Bu yapısal zorluklar göz önüne alındığında, bu rapor ülkeler rotalarını düzeltmeye çalışırken önümüzdeki yıllarda maliye politikası için üç temel öncelikli eylem tanımlamaktadır:

1. Harcamaları sübvansiyonlardan, yoksul ve kırılgan grupları hedefleyen desteklere kaydırın. Sübvansiyonlar genellikle kötü hedeflenmiştir. Örneğin, düşük ve orta gelirli ülkelerde enerji sübvansiyonları için yapılan harcamaların yarısı, daha fazla enerji tüketen nüfusun en zengin % 20’sine gitmektedir. Buna karşılık, hedefli nakit transferleri gibi programların yoksul ve kırılgan gruplara ulaşma olasılığı çok daha yüksektir. Nakit transferleri için yapılan harcamaların % 60’ından fazlası en alttaki % 40’lık kesime gitmektedir. Nakit transferleri ayrıca gelir artışı üzerinde sübvansiyonlardan daha büyük bir etkiye sahip olma eğilimindedir.

2. Uzun vadeli kalkınmayı destekleyen kamu yatırımlarını artırın. Gençlerin beşeri sermayesine yapılan yatırımlar veya altyapı ile araştırma ve geliştirmeye yapılan yatırımlar gibi en yüksek değere sahip kamu harcamalarından bazıları, on yıllar sonra büyüme, eşitsizlik veya yoksulluk üzerinde faydalı bir etkiye sahip olabilir. Krizlerin ortasında bu tür yatırımları korumak zordur, ancak bunu yapmak esastır. COVID-19 salgını, on yıllar boyunca zorlukla elde edilen ilerlemenin aniden yok olabileceğini göstermiştir. İleriye dönük mali politikaların bugünden tasarlanması, ülkelerin gelecekteki krizlere karşı daha hazırlıklı olmalarına ve korunmalarına yardımcı olabilir.

3. Yoksullara zarar vermeden geliri mobilize edin. Bu, emlak ve karbon vergileri yoluyla ve kişisel ve kurumsal gelir vergilerini daha artan oranlı hale getirerek başarılabilir. Dolaylı vergilerin artırılması gerekiyorsa, en kırılgan haneler üzerindeki etkilerini dengelemek için eş zamanlı olarak nakit transferleri kullanılabilir.

Maliye politikasında reform yapılması, gidişatı düzeltmenin temel bir unsuru olacaktır, ancak bunun ne kadarını yapabileceğimiz konusunda gerçekçi olmalıyız.

Mali reformların vaatlerine rağmen, simülasyonlar önümüzdeki dört ila beş yıl içinde pandemiyle ilgili kayıpları telafi etmek için daha etkili maliye politikası tercihlerine yönelik cesur çabalar gerekeceğini göstermektedir. Başarılı bir mali reform, bu tür politika hedeflerini takip etmek isteyen yeterince güçlü yerel koalisyonların desteğinin yanı sıra küresel işbirliğinin artırılmasını gerektirecektir.

Küresel yoksulluğun azaltılması ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine doğru ilerlemenin hızlandırılması daha kapsamlı politika eylemleri gerektirecektir.

Bu, tüm gelir düzeylerindeki insanlara, ama özellikle de en alttakilere fayda sağlayabilecek türden bir büyümeyi teşvik etmek için daha geniş bir dizi politikayı içerecektir. Rotayı düzeltmek hem acil hem de zordur. Gidişatın düzeltilmesi 2030 yılına kadar aşırı yoksulluğu sona erdirmek için yeterli olmasa bile, bugünün üst üste gelen krizlerinden kalıcı bir iyileşme için şimdi başlamalıdır.

Raporun İngilizce Tam metni:

https://openknowledge.worldbank.org/bitstream/handle/10986/37739/9781464818936.pdf